MADO
Oğuz ÖZDEM (BAŞ YAZAR)
Köşe Yazarı
Oğuz ÖZDEM (BAŞ YAZAR)
 

SOL-SAĞ-SOL-SAĞ

Bir zamanlar sol ve sağ vardı, orta yolcular vardı, renksiz dediğimiz bir kitle vardı, sağcılar solculara gomünis, derlerdi her fırsatta Moskova’ya yollarlardı ama kimde de gitmezdi. Lenin-Marks ve Engels kitapları revaçtaydı, Cem Karaca’nın işçisin sen işçi kal şarkısıyla, 1 Mayıs’ın yerlisi ile yabancısı hit parçaydı. Solcular sağcılara Faşist derlerdi, faşist denilen kitle kendini ülkücü lanse ederdi, ülkücülükle faşistliğin aynı cümlede kullanılması bile abesle iştigalken, daha da ileri giderek şovenist ya da kafatasçı olarak bile nitelendikleri olmuştur. Solcuların bile faşistleri vardı. Ilımlı solcular “sosyal faşistti” bireysel hareket edenler “goşistti” onlarca “halkın kurtuluşu” hareketi vardı hangisi gerçekten halkın kurtuluşunu sağlayacaktı sürekli tartışılır, bazen o kadar tartışılır ki işin içinden çıkılmaz tartışma kavgaya dönerdi. İşler sulandırılmasa da niyetler doğru anlatılabilseydi her iki cenahın da gerçek niyetinin bu ülkenin selameti olduğu sadece varış istikametinin soldan ya da sağdan olduğu anlaşılacaktı. 6. filoya hayır diyenlerin, ne Amerika ne Rusya, tam bağımsız Türkiye diyenlerin, ne kadar haklı olduğu çok sonralar anlaşıldı. Aynı şekilde Türk’ün kendisinden başka dostunun olmadığı da. Burada sıkıntı ülkeler arasında dostluk değil çıkarların geçerli olduğunun bir türlü anlaşılmamasıydı. Müslüman olduğu için nereyse kutsal saydığımız Arapların, meğerse her fırsatta sırtımızdan vuran Emperyalist Amerika’dan hatta gomonis Rusya’dan bile daha tehlikeli olduğunu da geç anladık. “Tanrı Türk’ü korusun” denirdi ama bu söylem artık hiç kullanılmıyor sebebinin Allah yerine Tanrı kullanılması olsa gerek. Pek çok kelimenin Türkçe karşılıkları bulunmaya çalışılırken bir de baktık ki doğru dürüst Türkçe kelimemiz bile kalmamış. Arapçası Farsçası Fransızcası dolmuş dilimize. Tam düzeltmeye başladık derken onu da sulandırdık. Otobüs yerine Oturgaçlı götürgeç, boru yerine “yuvar”, aspriatör yerine “emmeç” gibi. Muazzam bir müzik armonisi olan mehteran parçalarına faşistlerin müziği gözüyle bakmak nasıl bir bağnazlıksa, sırf bizim gibi düşünmüyor diyerek salt farklı düşüncesinden dolayı memleket aşığı Nazım Hikmet’i vatan haini ilan etmek de o kadar bağnazlıktı. Taaa o günlerden bu günlere geldik şimdilerde o yılları yaşayanların ortak düşüncesi ne halt ettiğimiz noktasıdır. Birbirlerimizi otuz –kırk yıl sonra anlamak da galiba oryantalist bir kafanın ürünü olduğumuzdandır. Hadi o günler geldi geçti ama galiba solun sola verdiği zararı, sağ sola vermemiştir. Tersi de geçerlidir. Yukarıda bahsettiğim yıllarda her iki cenahın da ortak bir ilkesi vardı “dava” ve bu davada taraf değiştirmek döneklikti cezası da ağırdı. Şimdilerde “dava” partisi var mı derseniz yarım saat düşünürüm. Beni otuz dakika düşünmeye sevk edense partiden ayrılanların söylemleri ve duruşlarıdır. Bir süre önce neredeyse canını verdiği partiden atılan ya da ihraç edilenin söylemlerine bakın ne dediğimi anlayacaksınız. Kim hangi siyasi partiden ayrılmışsa veryansına başlıyor. “Daha önce neredeydiniz birader” derseniz de onlarca bahane hazır. Şimdilerde soldan ayrılıp yine soldan soldan gitmeye çalışan ama soldan giderken daha çok sağa yanaşmaya çalışan, sağdan sıkılıp yenden sola kaymaya çalışan ama ani ve hızlı dönüşlerin kazaya sebebiyet verdiğini düşünmeyenlerin düştüğü komik ve acınası hallere baktıkça “vay be nerede o eski günler en azından davamız varmış” dediğiniz oluyor mu benim gibi.
Ekleme Tarihi: 19 Ağustos 2022 - Cuma
Oğuz ÖZDEM (BAŞ YAZAR)

SOL-SAĞ-SOL-SAĞ

Bir zamanlar sol ve sağ vardı, orta yolcular vardı, renksiz dediğimiz bir kitle vardı, sağcılar solculara gomünis, derlerdi her fırsatta Moskova’ya yollarlardı ama kimde de gitmezdi. Lenin-Marks ve Engels kitapları revaçtaydı, Cem Karaca’nın işçisin sen işçi kal şarkısıyla, 1 Mayıs’ın yerlisi ile yabancısı hit parçaydı.

Solcular sağcılara Faşist derlerdi, faşist denilen kitle kendini ülkücü lanse ederdi, ülkücülükle faşistliğin aynı cümlede kullanılması bile abesle iştigalken, daha da ileri giderek şovenist ya da kafatasçı olarak bile nitelendikleri olmuştur.

Solcuların bile faşistleri vardı. Ilımlı solcular “sosyal faşistti” bireysel hareket edenler “goşistti” onlarca “halkın kurtuluşu” hareketi vardı hangisi gerçekten halkın kurtuluşunu sağlayacaktı sürekli tartışılır, bazen o kadar tartışılır ki işin içinden çıkılmaz tartışma kavgaya dönerdi.

İşler sulandırılmasa da niyetler doğru anlatılabilseydi her iki cenahın da gerçek niyetinin bu ülkenin selameti olduğu sadece varış istikametinin soldan ya da sağdan olduğu anlaşılacaktı.

6. filoya hayır diyenlerin, ne Amerika ne Rusya, tam bağımsız Türkiye diyenlerin, ne kadar haklı olduğu çok sonralar anlaşıldı. Aynı şekilde Türk’ün kendisinden başka dostunun olmadığı da. Burada sıkıntı ülkeler arasında dostluk değil çıkarların geçerli olduğunun bir türlü anlaşılmamasıydı.

Müslüman olduğu için nereyse kutsal saydığımız Arapların, meğerse her fırsatta sırtımızdan vuran Emperyalist Amerika’dan hatta gomonis Rusya’dan bile daha tehlikeli olduğunu da geç anladık.

“Tanrı Türk’ü korusun” denirdi ama bu söylem artık hiç kullanılmıyor sebebinin Allah yerine Tanrı kullanılması olsa gerek.

Pek çok kelimenin Türkçe karşılıkları bulunmaya çalışılırken bir de baktık ki doğru dürüst Türkçe kelimemiz bile kalmamış. Arapçası Farsçası Fransızcası dolmuş dilimize. Tam düzeltmeye başladık derken onu da sulandırdık. Otobüs yerine Oturgaçlı götürgeç, boru yerine “yuvar”, aspriatör yerine “emmeç” gibi.

Muazzam bir müzik armonisi olan mehteran parçalarına faşistlerin müziği gözüyle bakmak nasıl bir bağnazlıksa, sırf bizim gibi düşünmüyor diyerek salt farklı düşüncesinden dolayı memleket aşığı Nazım Hikmet’i vatan haini ilan etmek de o kadar bağnazlıktı.

Taaa o günlerden bu günlere geldik şimdilerde o yılları yaşayanların ortak düşüncesi ne halt ettiğimiz noktasıdır. Birbirlerimizi otuz –kırk yıl sonra anlamak da galiba oryantalist bir kafanın ürünü olduğumuzdandır.

Hadi o günler geldi geçti ama galiba solun sola verdiği zararı, sağ sola vermemiştir. Tersi de geçerlidir.

Yukarıda bahsettiğim yıllarda her iki cenahın da ortak bir ilkesi vardı “dava” ve bu davada taraf değiştirmek döneklikti cezası da ağırdı.

Şimdilerde “dava” partisi var mı derseniz yarım saat düşünürüm.

Beni otuz dakika düşünmeye sevk edense partiden ayrılanların söylemleri ve duruşlarıdır. Bir süre önce neredeyse canını verdiği partiden atılan ya da ihraç edilenin söylemlerine bakın ne dediğimi anlayacaksınız. Kim hangi siyasi partiden ayrılmışsa veryansına başlıyor.

“Daha önce neredeydiniz birader” derseniz de onlarca bahane hazır.

Şimdilerde soldan ayrılıp yine soldan soldan gitmeye çalışan ama soldan giderken daha çok sağa yanaşmaya çalışan, sağdan sıkılıp yenden sola kaymaya çalışan ama ani ve hızlı dönüşlerin kazaya sebebiyet verdiğini düşünmeyenlerin düştüğü komik ve acınası hallere baktıkça “vay be nerede o eski günler en azından davamız varmış” dediğiniz oluyor mu benim gibi.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.