MADO

3 SORU 3 CEVAP

Gündem 05.08.2022 - 09:39, Güncelleme: 05.08.2022 - 09:39
 

3 SORU 3 CEVAP

Dinî konularda cevabını aradığınız soruları msoysaldi@gmail.com e-postaya gönderebilirsiniz

Soru1: Son yıllarda gençler niçin dinden soğuyorlar? Cevap1: Nüfusunun yarıya yakını gençlerden meydana gelen bir ülkede yaşıyoruz. Bir millet için bu gerçekten çok önemli bir değerdir. Ancak gençlerimizin ne kadarı İslâm’ın zaruri olarak bilinmesi gereken hususlarını doğru olarak bilip hayatlarında uyguluyorlar? Maalesef bu soruya müspet ve tatmin edici bir cevap verebilmemiz mümkün değildir. Günümüz gençleri dinle aralarında büyük bir mesafe koymuşlardır. Bunun sebebini araştıracak olursak, bunun birçok sebebi vardır. Bunlardan en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: 1.Temsiliyet problemi, yani gençlere İslâm’ı güzel yaşayıp temsil edecek ve onlara güzel örnek olabilecek insanların azlığı, 2.Dindar çevredeki güvensizlik, maalesef günümüzde dini temsil ettiğini iddia eden kişi ve kurumlara güven kalmamıştır. 3.Din ve davet dilinin yenilenmemesi neticesinde gençlere din anlaşılır bir tarzda sunulamamaktadır. 4.Dinî değerlerin menfaat aracına dönüştürülmesi ve bazı çevrelerce insanların dinî duygularının istismar edilmesi gençleri dinden soğutmaktadır. 5.Dindar insanların toplumsal meselelere geçerli çözümler sunamaması, gençlerin dinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Gençlerimize şu hakikati hatırlatmalıyız ki, dinin gerçek sahibi Yüce Allah’tır. Günümüzde dini yanlış anlayan ve uygulayan insanların yanlışlıklarına bakıp da gençler dinden soğumamalıdırlar. Onlar gerçek dini, dinin temel kaynağı Kur’ân ve Peygamber’in sahih sünnetinden öğrenip İslâm’ı yaşama adına bir gayret içerisinde olmaları gerekir. Şayet bu çaba içerisine olmaya gayret ederlerse Allah onlara yardımcı olacaktır. O durumda Yüce Allah’ın şu ilahî hitabına muhatap olacaklardır: “Eğer gerçekten inanıyorsanız, mutlaka üstün gelecek olan sizsiniz.” Soru2: Günümüzde gençler gerçek ve doğru İslâm’ı nereden ve nasıl öğrenebilirler? Cevap2: Günümüzde her tarikat ve her cemaat mensubu, kendi anlattığı ve yaşadığı İslâm’ın gerçek ve doğru İslâm olduğunu iddia etmektedir. Bazı diyanet ve İlahiyat Fakültelerinde görev yapanların da çeşitli İslâmî konularda birbirine tamamen zıt fikirler öne sürdüklerini görmekteyiz. Bu karmaşa içerisinde maalesef bazı günümüz gençlerinin deizme veya ateizme yöneldiklerini müşahede etmekteyiz. O halde gerçek ve doğru İslâm nedir ve nereden öğrenilebilir? Bu gerçekten önemli bir sorudur. Bu soruya Hz. Ali’nin şu ifadeleriyle cevap vermek en isabetli cevap olacaktır. Hz. Ali (r.a.), “Kimin haklı olduğunu öğrenmek istiyorsan önce hakikati öğren.” demektedir. İslâm hakkında hakikat ise, ancak Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve peygamberin sahih sünnetinden öğrenilebilir. Zira Sevgili Peygamberimiz 120 bini aşkın sahabe-i kirama veda haccında yaptığı konuşmasında: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunların birincisi, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, ikincisi ise Resulünün sünnetidir.” buyurmuştur. Nitekim İslâm âlimleri de bu hadisten yola çıkarak “İslâm’ın birinci kaynağı Kur’ân-ı Kerîm, ikinci kaynağı ise Rasululah’ın sünnetidir.” görüşünde ittifak etmişlerdir. Şu husus asla unutulmamalıdır ki, dini va’z eden, yani dinin gerçek sahibi yüce Allah’tır. Dolayısıyla dinî kuralları ancak Allah koyar. Beşerin bu konuda hiçbir yetki ve salahiyeti yoktur. Nitekim Allah Teâlâ katındaki tek ve makbul din olan İslâm’ın kurallarını Yüce Allah koymuş ve gönderdiği kitapta/Kur’ân-ı Kerîm’de bunları açıklamıştır. Yine gönderdiği kitapta tam 50 âyette kendisiyle birlikte Resulüne itaat etmeyi emretmiştir. “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” buyurmak suretiyle Rasulullah’ı da inananlara en güzel örnek olarak sunmuştur. O halde Allah’ın kitabı ve dini ancak peygamber aracılığıyla doğru olarak anlaşılıp yaşanabilir. Peygamber ve onun sahih sünneti olmadan Kur’ân-ı Kerîm’i Allah’ın muradına uygun olarak anlamak ve yaşamak mümkün değildir. Soru3: Allah Teâlâ, Fâtır Sûresi 8. âyette “…Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.” buyurmaktadır. Peygamber dahi insanları hidayete eriştirme yetkisine sahip değilse, Allah dilediğini hidayete eriştiriyor, dilediğini dalalete düşürüyorsa o halde peygambere ne ihtiyaç var? Dalalete ve inkâra düşen insanın da hiçbir suçu yoktur. Cevap3: Fâtır sûresi 8. âyette: “...Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.” «Allah elbette dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir...» İblîs’in çekici sinyallerine gönül verip nefsinin sesine uyanları Cenâb-ı Hak saptırır. Peygamber ve Kitabın çağrısına gönül kapısını açıp uyanları ise doğru yola iletir. Zira ezelde ilâhî ilimle kimlerin kendi hür iradeleriyle doğru yolu seçeceği; kimlerin de bâtılı savunup nankörlük edeceği tesbit edilip yazılmış ve kalemin mürekkebi kurumuştur. Allah’ın ilmi yanılmayacağına göre, olaylar da Yüce Allah’ın tespit ettiği gibi meydana gelmektedir. Bu konuda Allah tarafından insanı zorlayıcı ve itici bir kuvvet söz konusu değildir. Çünkü in-sanlarla Allah arasında «imkân ve irâde sınırı» söz konusudur. Kişi kendi irâde ve aklını kullanarak hakikat sınırına yaklaşacak olursa, Allah’ın hidayetine erişmesi umulur. Bu çizgiye yaklaşmayıp gerileyen kimseler de inkâr ve tuğyanlarıyla baş başa bırakılır. İşte Allah’ın dilediğini doğru yola eriştirme¬sinin ve dilediğini saptırmasının anlamı budur. O halde batılın peşine takılıp Hakk’ı red ve inkâr eden nankörlerin bu tutumlarından dolayı üzülmeye gerek yoktur. Çünkü anlaşıldığı gibi, herkes kendi kader çizgisini çizmek¬tedir. Peygambere ve Onun yolunda yürüyen mürşitlerin tebliğ ve metotlu irşat görevlerini yapmaları gerekir. Cenâb-ı Hak ise, her kişinin niyet ve amelini çok daha iyi bilir. Allah, insana cüz-î irade vermiştir. İnsan o iradesini hangi yönde kullanırsa Allah da ona göre hidayeti doğru yolu isteyeni doğruluğa sevk eder. Ona hidayet eder. Küfür yolunu tercih edeni de dalalete sürükler. İnsanın iradesi olmadan direk olarak Allah’ın istediğini doğruluğa, istediğini küfre yöneltmesi söz konusu değildir. Eğer böyle olsaydı elbette imtihan sırrı olmaz, kitap gönderilmesi, peygamber gönderilmesinin bir mana ve hikmeti olmazdı. Dinî konularda cevabını aradığınız soruları msoysaldi@gmail.com e-postaya gönderebilirsiniz Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI NEVÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı
Dinî konularda cevabını aradığınız soruları msoysaldi@gmail.com e-postaya gönderebilirsiniz
Soru1: Son yıllarda gençler niçin dinden soğuyorlar?

Cevap1: Nüfusunun yarıya yakını gençlerden meydana gelen bir ülkede yaşıyoruz. Bir millet için bu gerçekten çok önemli bir değerdir. Ancak gençlerimizin ne kadarı İslâm’ın zaruri olarak bilinmesi gereken hususlarını doğru olarak bilip hayatlarında uyguluyorlar? Maalesef bu soruya müspet ve tatmin edici bir cevap verebilmemiz mümkün değildir. Günümüz gençleri dinle aralarında büyük bir mesafe koymuşlardır. Bunun sebebini araştıracak olursak, bunun birçok sebebi vardır. Bunlardan en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

1.Temsiliyet problemi, yani gençlere İslâm’ı güzel yaşayıp temsil edecek ve onlara güzel örnek olabilecek insanların azlığı,

2.Dindar çevredeki güvensizlik, maalesef günümüzde dini temsil ettiğini iddia eden kişi ve kurumlara güven kalmamıştır.

3.Din ve davet dilinin yenilenmemesi neticesinde gençlere din anlaşılır bir tarzda sunulamamaktadır.

4.Dinî değerlerin menfaat aracına dönüştürülmesi ve bazı çevrelerce insanların dinî duygularının istismar edilmesi gençleri dinden soğutmaktadır.

5.Dindar insanların toplumsal meselelere geçerli çözümler sunamaması, gençlerin dinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Gençlerimize şu hakikati hatırlatmalıyız ki, dinin gerçek sahibi Yüce Allah’tır. Günümüzde dini yanlış anlayan ve uygulayan insanların yanlışlıklarına bakıp da gençler dinden soğumamalıdırlar. Onlar gerçek dini, dinin temel kaynağı Kur’ân ve Peygamber’in sahih sünnetinden öğrenip İslâm’ı yaşama adına bir gayret içerisinde olmaları gerekir. Şayet bu çaba içerisine olmaya gayret ederlerse Allah onlara yardımcı olacaktır. O durumda Yüce Allah’ın şu ilahî hitabına muhatap olacaklardır:

“Eğer gerçekten inanıyorsanız, mutlaka üstün gelecek olan sizsiniz.”

Soru2: Günümüzde gençler gerçek ve doğru İslâm’ı nereden ve nasıl öğrenebilirler?

Cevap2: Günümüzde her tarikat ve her cemaat mensubu, kendi anlattığı ve yaşadığı İslâm’ın gerçek ve doğru İslâm olduğunu iddia etmektedir. Bazı diyanet ve İlahiyat Fakültelerinde görev yapanların da çeşitli İslâmî konularda birbirine tamamen zıt fikirler öne sürdüklerini görmekteyiz. Bu karmaşa içerisinde maalesef bazı günümüz gençlerinin deizme veya ateizme yöneldiklerini müşahede etmekteyiz. O halde gerçek ve doğru İslâm nedir ve nereden öğrenilebilir? Bu gerçekten önemli bir sorudur.

Bu soruya Hz. Ali’nin şu ifadeleriyle cevap vermek en isabetli cevap olacaktır. Hz. Ali (r.a.), “Kimin haklı olduğunu öğrenmek istiyorsan önce hakikati öğren.” demektedir. İslâm hakkında hakikat ise, ancak Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm ve peygamberin sahih sünnetinden öğrenilebilir. Zira Sevgili Peygamberimiz 120 bini aşkın sahabe-i kirama veda haccında yaptığı konuşmasında: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunların birincisi, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm, ikincisi ise Resulünün sünnetidir.” buyurmuştur. Nitekim İslâm âlimleri de bu hadisten yola çıkarak “İslâm’ın birinci kaynağı Kur’ân-ı Kerîm, ikinci kaynağı ise Rasululah’ın sünnetidir.” görüşünde ittifak etmişlerdir.

Şu husus asla unutulmamalıdır ki, dini va’z eden, yani dinin gerçek sahibi yüce Allah’tır. Dolayısıyla dinî kuralları ancak Allah koyar. Beşerin bu konuda hiçbir yetki ve salahiyeti yoktur. Nitekim Allah Teâlâ katındaki tek ve makbul din olan İslâm’ın kurallarını Yüce Allah koymuş ve gönderdiği kitapta/Kur’ân-ı Kerîm’de bunları açıklamıştır. Yine gönderdiği kitapta tam 50 âyette kendisiyle birlikte Resulüne itaat etmeyi emretmiştir. “Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” buyurmak suretiyle Rasulullah’ı da inananlara en güzel örnek olarak sunmuştur. O halde Allah’ın kitabı ve dini ancak peygamber aracılığıyla doğru olarak anlaşılıp yaşanabilir. Peygamber ve onun sahih sünneti olmadan Kur’ân-ı Kerîm’i Allah’ın muradına uygun olarak anlamak ve yaşamak mümkün değildir.

Soru3: Allah Teâlâ, Fâtır Sûresi 8. âyette “…Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.” buyurmaktadır. Peygamber dahi insanları hidayete eriştirme yetkisine sahip değilse, Allah dilediğini hidayete eriştiriyor, dilediğini dalalete düşürüyorsa o halde peygambere ne ihtiyaç var? Dalalete ve inkâra düşen insanın da hiçbir suçu yoktur.

Cevap3: Fâtır sûresi 8. âyette: “...Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.”

«Allah elbette dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir...»

İblîs’in çekici sinyallerine gönül verip nefsinin sesine uyanları Cenâb-ı Hak saptırır. Peygamber ve Kitabın çağrısına gönül kapısını açıp uyanları ise doğru yola iletir. Zira ezelde ilâhî ilimle kimlerin kendi hür iradeleriyle doğru yolu seçeceği; kimlerin de bâtılı savunup nankörlük edeceği tesbit edilip yazılmış ve kalemin mürekkebi kurumuştur. Allah’ın ilmi yanılmayacağına göre, olaylar da Yüce Allah’ın tespit ettiği gibi meydana gelmektedir.

Bu konuda Allah tarafından insanı zorlayıcı ve itici bir kuvvet söz konusu değildir. Çünkü in-sanlarla Allah arasında «imkân ve irâde sınırı» söz konusudur. Kişi kendi irâde ve aklını kullanarak hakikat sınırına yaklaşacak olursa, Allah’ın hidayetine erişmesi umulur. Bu çizgiye yaklaşmayıp gerileyen kimseler de inkâr ve tuğyanlarıyla baş başa bırakılır. İşte Allah’ın dilediğini doğru yola eriştirme¬sinin ve dilediğini saptırmasının anlamı budur. O halde batılın peşine takılıp Hakk’ı red ve inkâr eden nankörlerin bu tutumlarından dolayı üzülmeye gerek yoktur. Çünkü anlaşıldığı gibi, herkes kendi kader çizgisini çizmek¬tedir. Peygambere ve Onun yolunda yürüyen mürşitlerin tebliğ ve metotlu irşat görevlerini yapmaları gerekir. Cenâb-ı Hak ise, her kişinin niyet ve amelini çok daha iyi bilir.

Allah, insana cüz-î irade vermiştir. İnsan o iradesini hangi yönde kullanırsa Allah da ona göre hidayeti doğru yolu isteyeni doğruluğa sevk eder. Ona hidayet eder. Küfür yolunu tercih edeni de dalalete sürükler. İnsanın iradesi olmadan direk olarak Allah’ın istediğini doğruluğa, istediğini küfre yöneltmesi söz konusu değildir. Eğer böyle olsaydı elbette imtihan sırrı olmaz, kitap gönderilmesi, peygamber gönderilmesinin bir mana ve hikmeti olmazdı.

Dinî konularda cevabını aradığınız soruları msoysaldi@gmail.com e-postaya gönderebilirsiniz

Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI NEVÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.